Şöhret!!


Her şey blogumla ilgili övgü dolu sözlerin ulusal gazetelerin birinde sürmanşet yayınlanmasıyla başladı.


Ünlü biriydim artık. Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. Tüm gözler bana çevrilmişti. Her hareketim olay olacak, her sözüm hadise yaratacaktı.


Şamşırmış vaziyetteydim. Sıcaktan beynim büzüşmüştü. Bakkala gidip içecek soğuk bir şeyler alayım da şuurum açılsın dedim ama o da nesiydi? Artık öyle palas pandıras bakkala filan gidemezdim. İç organlarıma varana kadar fotoğraflarımı çekmek isteyecek gazetecilere bakkal poşetleriyle yakalanıp aleme madara olmaya niyetim yoktu. 


Derhal gidip kendime bir çift göz kaş çizeyim dedim. Zira kargaların bok yeme saatine kadar oturmuş ve henüz gözlerimi yumalı birkaç saat olmuşken apartman temizlikçisinin ısrarlı zil darbeleri neticesinde uyandırılmıştım. Bu da uykusunu alamamış canım yüzümün, üstünden dozer geçmiş gibi görünmesine yol açmıştı. 


Pudra zımbırtılarının başına geçip doğaçlama bir teknikle avucuma doldurduğum pudrayı yüzüme sürerken apartman temizlikçisini işten çıkarmaya karar verdim. Ne münasebetti canım. Belki ben orda Nobellik bir şey yazıyorum!! Benim konsantrasyonumu bozmaya ne hakkı var yani! Kadını kovacaktım. Hatta apartmandaki herkesi kovacaktım. Ben artık başka bir sınıfa mensuptum ve etrafımda bu sınıftan olmayan kimseyi görmek istemiyordum. Böyle söylene söylene pudramı sürerken korkunç neticeyle karşılaştım. Oha amına koyim bu ne lan! Bülent Ersoy’a benzemiştim. Hemen gidip tuz ruhuyla yüzümü kazıyana kadar yıkadım. Zaten bu sıcakta pudra mı sürülür! Fakat bu haldeyken çıkamam. Aklıma harikulade bir fikir geldi. Güneş gözlükleri!! Dana kadar gözlükleri taktığımda yüzümle ilgili bir problemim kalmadı. Kafamın tepesinde, her bir teli başka yöne savrulmuş saçlarımın bağımsızlıklarını ilan etme girişimlerini de bir şapkayla bastırınca kafa kamuflajımı tamamlamış oldum. Tam oldu bu iş çıkayım diyordum ki götümdeki şortun deniz şortu olduğunu fark ettim. Ben yaşamaya üşeniyorum bir de kalkıp üstümü mü değiştiricem! Sikerim böyle işi deyip dışarı çıkmaktan vazgeçtim.


Sakin sakin oturdum biraz. Yakında yağacak olan kitap teklifleri için 2 satır bir şey yazdım. Gerisini de yazarım yea n’olcak, atla deve değil sonuçta. Birazdan röportaj yapmak için telefonum çalmaya başlardı. Kim bilir ne abuk sabuk şeyler yazardı o ipneler. Ben içimdeki atlardan söz ederken onlar yatak odasını işin içine karıştırırlardı. Tüm iyi niyetimle yatak odasından uyumayı kast ettiklerini düşünüp uyku vaziyetlerimin çok randımanlı olmadığını söylerdim mesela. Sonra da “Yatağında bir at olmadan uyuyamıyor!!” diye manşet. Yuh anasını satiyim, öyle manşet mi olur lan! Hiçbir gazeteye röportaj vermemeye karar verdim.


Şöhret bana gitgide ağır gelmeye başlamıştı. Hiçbir şeyden mutlu olamıyordum. Sefa pezevengi olmuştum artık. Uyuşturucuya başlarsam bu yükün biraz hafifleyeceğini düşündüm. Ancak evde bu anlamda hiçbir sikim yoktu. Ne biçim ev lan bu! Evimi de kovmayı aklıma koydum ama bu iş için bir yerlerden ödül mödül almayı beklemem gerekecekti. Fakat uyuşturucu için bekleyecek durumum yoktu. Krize girmiştim. Uyuşturucu işte böyle lanet bir şeydir. Yokluğunda çıldıracak gibi olursunuz. Buzdolabında artık hangi aklı evvel arkadaşım aldıysa bir sebzelik dolusu marul vardı. Herhangi bir yiyeceği aşırı miktarda tükettiğinde kafa yapacağına inanan bir abimin bu tezini denemek üzere marulları yemeye başladım. Ama ikinci yaprağa geldiğimde canımdan bezdim. Böylece uyuşturucu işi de mantara bağladı.


Gazeteci korkusundan dışarı çıkamıyordum ama geçenlerde beni bi temiz döven evime de sığamıyordum bir türlü. Sıkıntım iyiden iyiye kendini gösteriyordu artık. Birkaç arkadaşımı aramayı düşündüm ama onlar benim halimi nerden anlayacaklardı sanki. Hepsi sahteydi. Sırf şöhretimden faydalanmak için yanımdaydılar. Dost bildiklerim iki dakkada yalan olmuştu. Vay yavşaklar. Arkadaşlarıma çok sinirlenip hepsini kovmaya karar verdim. Doyumsuzluktan mütevellit bir ara gay filan mı olsam diye de düşündüm fakat erkek pipisi ellemeyi yüreğim kaldırmayacağı için o işten anında vazgeçtim. Herkes beni musmutlu sanıyordu ama ben o gösterişli hayatımda herkese gülücükler saçarken içimde hep ağlayan bir palyaço vardı, ya da her ne bokumsa işte. Yalnızdım. Yapyalnızdım. Kimseye güvenemiyordum. Evden çıkamıyordum. Hiçbir şeyde teselli bulamıyordum. Bu şöhreti kaldıramıyordum…


0 yorum :