“Oğlum kayar mısın?” dedi.
Gömüldüğüm romanın arasında hangi gezegende yaşadığımı bile
unutmuşken böyle bir soruyu anlamlandırmam güç oldu. “Kaymam” dedim. Kadın
belli ki bu cevabı beklemiyordu. “Şunu uzatır mısınız?”dan sonraki en normal
toplu taşıma repliği olan bu soru, çoğu zaman bir cevap bile gerektirmeden
söylenene riayet etmekle noktalanırdı. İtirazıma bir gerekçe göstermeliydim.
“Ben daha önce inicem” dedim. Böylece, kadının nerede ineceğini bilmememe
rağmen iddialı tavrım sayesinde oturduğum koltuğu hak etmiş oldum. Aslında
koltukla duygusal bir bağım yoktu, sadece kadın onca boş yer varken yanıma
oturmak istemesine uyuz olmuştum.
Parmak uçlarına basarak yürüyünce uzayda daha az yer
kaplandığına dair yaygın inanışın temsili sofistike hareketlerle yan tarafıma
geçen bu kadın bir teyzeydi ve götü koltuğa kavuşur kavuşmaz bana dönüp bir
şeyler anlatmaya başladı. “Her türlü iletişime kapalıyım” mesajı vermek için
elimde tuttuğum kalkan niteliğindeki kitap, teyzenin hiç fifisinde değildi.
Kısa bir girizgâhtan sonra, “Alacaklılarımdan alacaklarımı alabilsem
alacaklarımı alıcım ama alamıyorum ki” gibisinden bir cümle kurdu. Daha önce
“almak” kökünden türetilen bu kadar çok kelimeyle aynı cümle içinde
karşılaşmamıştım. Bunların “almak” kökünden geldiğine de emin değildim. Belki
de teyze böyle bir cümleyi hiç kurmamıştı. Ama kesin olan bir şey vardı, o da
teyzenin dertli olduğuydu.
Kısa bir süre önce, kendim üzerinde yapılan deneylerin de etkisiyle dert paratoneri olduğumu keşfetmiştim. Etrafımdaki insanlar, tanıdık olsun olmasın, çenelerini açar açmaz bütün sıkıntılarını üzerime boca ediyor ve her şeyi düzeltecek cümleler kurmamı bekliyorlardı. Elimde bir sihirli değnek tuttuğum izlenimini nasıl oluşturduğumu bilmiyordum. O dertleri topraklayacak bir mekanizmaya sahip değildim. Ve Allah biliyor ya, bir değneğim olsa o değneği alır……
Neyse.
Teyze, her yeni durakta paragraf başı yapıp başka bir
alacaklısından bahsediyordu. Yol uzadıkça dolandırılma miktarı ve dolayısıyla
dert artıyor, çare azalıyordu. Ben, nereye varacağını bilmediğim bu grafikteki
koordinat düzlemiydim. X’ler ve Y’ler, ellerini kollarını sallaya sallaya
yanımdan geçerken teyzenin yüz ifadesi daha da dokunaklı bir hal alıyor, bu
sebeple de inanmayacaksınız ama içim kıyılıyordu. Yaşlı ve çaresiz insanlara
karşı oldum olası bir zaafım vardı.
Ben teyzenin anlattıklarına “hı-hı”, “tabi”, “hayat..” gibi
gayet sikko tepkiler verirken teyze birden Keynes’in tüketim teorisinden
bahsetmeye başladı. Onca anlatılandan sonra kafamdaki vantilatör kayışının*
yandığına karar verip hayal gördüğümü sandım. Çünkü kullandığı terimler bir
teyze için fazla bilimseldi. Ama teyzem konuşmasını makro ve mikro iktisat
politikalarıyla taçlandırıp Say Kanunu’yla iyi bir orta yaptıktan sonra
Kardinal Fayda ile topu ağlara gönderince “nasıl bir senaryonun ortasına düştüm
lan” diye endişelenmeye başladım. Az önceki dertli teyze gitmiş, yerine adeta
bir ekonomi gurusu gelmişti. Bu arada civardaki birkaç yolcu sık sık bize bakıp
aralarında fısıldaşıyorlardı. teyze, onlara da acayip görünüyor olmalıydı. Neyse
ki birkaç durak sonra tüm bu saçmalıktan kurtulacaktım.
“Oğlum kayar mısın?” dedi.
Otobüse yeni binmiş bir teyzeydi bu. Bana diyor olamazdı.
Arkama baktım. Arkama da diyor olamazdı çünkü oradaki koltuklar da doluydu.
Kadın bakışlarını üstüme saplayıp “kaysana oturucam!” diye sert yaptı. Aklım
yerinden çıkmak üzereydi. Yanımda bir Teyze olduğunu görmüyor muydu? Yoksa
görmüyor muydu? Lan yoksa yanımda kimse yok muydu?!! İçimden olduğunu sandığım
ama dışıma da taştığını anladığım koca bir “hassiktiiir” çektim. Demek kaderde
şizoya bağlamak da vardı.
Anladığım kadarıyla asabi teyzenin yakını olan başka bir
teyze kadının koluna girip onu başka bir yere oturttu ama benim için onların
rolü bitmişti zaten. Ben yanımdaki Teyzeyi dehşetengiz gözlerle bakıyor ve onun
yokluğuna kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Onca boş yer varken yanıma
oturmasından işi uyanmasam da iktisat miktisat işlerine girince onun gerçek
olmadığını anlamalıydım. İyi de hayal arkadaşım niye bir teyzeydı ve nasıl bu
kadar bilmediğim şeylerden bahsedebiliyordu ve yani aslında ben bunları nerden
biliyordum? Bekleme salonu televizyonlarında açık kalan ekonomi kanallarından
fark etmeden mi öğrenmiştim bunları acaba? Ne biçim amına koduğumunun
bilinçaltıydı lan bu!
Yeni akıl hastalığımı hazmetmem kolay olmayacaktı ve ben
artık bir an önce evime varmak istiyordum. İnmem gerekenden bir durak evvel
kalktım ve kapıya yöneldim. Belki biraz yürümek bana iyi gelirdi. Böylelikle
durumu daha iyi değerlendirebilirdim. Teyze arkamdan “memnun oldum oğlum” diye
seslendi. Dışımdan bir cevap vererek fısıldaşanlara kendimi daha fazla rezil
etmek istemedim ama içimden “seni bulacağım olum” dedim. Tam kapıdan inerken
asabi teyzenin yakını olan teyze omzumdan tutup “kusura bakma evladım, ablamın
sinirleri bozuk bu ara, bazen böyle saçmalıyor işte, o yanınızdaki kadına da çok
ayıp oldu ama hoş görün artık” diyerek özürler diledi. Uzunca bir süre toplu
taşıma araçlarına binmemeye karar verdim.
Çooooook güldüm çooooookkkk :)
YanıtlaSilÜzülmemek elde değil :)
Silçok fena sesli güldüm benim neden başıma gelmez böyle şeyler :))
YanıtlaSilBu arada yanında oturdu mu o teyze gerçekten şizofrenemi bağladın yanınızdaki adam da nereden çıktı :))
Bilmiyorum belkide 2 li koltuğa 4 kişi oturmuşuz farkında olmadan :/
YanıtlaSil