Cinnet Geçirten Mesele #1

Bir gün bir cinayet işleyeceksem bunun yağmurlu bir havada gerçekleşeceğine emindim artık. Önümüzdeki 3 yıl boyunca, yanımda kuraklıktan bahsetmeye kalkanların ağzının tam ortasına bi tane geçirecek kadar çok rutubetli anıya sahiptim. Üstelik ihmalkârdım. İhmalkârlığımın konuyla ilgisi ise hala açtırmadığım doğalgaz aboneliğiydi. Doğalgaza, abonesi olacak derecede fanatik duygular beslemiyordum. Ancak sürekli beni takip ederek her akşam evime gelen donmuş götüm benimle aynı fikirde değildi ve karnıma gönderdiği sinyallere bakılacak olursa, tuvalette sürrealist çalışmalara imza atmam an meselesiydi.


İgdaş’a gidip bu meseleyi halletmek üzere işten erken çıktım ve iç organlarıma kadar ıslandıktan sonra bir taksi buldum. Hedefi söylediğimde şoförün suratı asıldı. Belli ki onu tatmin edecek bir mesafe değildi. Böyle havalarda, “Trablusgarp’a çek abi” deseniz bile memnun olmazdı bu ipneler. İçimde yağmur suyuyla beslediğim bir çaçaron olduğundan habersiz şoför, agresif vites hareketleriyle kendince trip atıyor ve aklınca bana bir ders veriyordu. Tam o tuttuğu vites koluna uygun gördüğüm yerlerini seviyeli bir şekilde izah etmeye hazırlandığım esnada bir arkadaşım aradı ve bana, taze ayrıldığı sevgilisiyle yaşadığı tüm hatıralarını depolayabileceği bir harddisk muamelesi yapmaya başladı. Öyle ki o anda ölsem, aşk hayatları bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçecek kadar duruma vakıf olmuştum.

Ben, tüm tahammülsüzlüğüme rağmen kırmak istemediğim arkadaşımı dinlerken, alçak şoför el-kol hareketleriyle trafiği bahane ettiğini belli ederek dandik bir sokağa saptı. Anladığım kadarıyla o sokak ebesinin amına çıkıyordu zira daha önce buraları hiç görmemiştim. Bir İstanbul klasiği olan taksici kazıklamasına maruz kalıyor ancak kulağıma tümör tohumları eken arkadaşımın 4 çekerli çenesinden fırsat bulup duruma müdahale edemiyordum. Çaresiz, telefon konuşmamın bitmesini bekleyecektim. Ama bu sefer bir değişiklik yapıp herifle kavga etmek yerine, inerken, didaktik öğeleri ağır basan bir konuşma yapmaya karar verdim.

Bitmedi. Taksi şoförüne, 4 kişilik bir ailenin bir haftalık mutfak masrafını karşılayacak meblağı paşa paşa teslim ederken de, İgdaş’ın kapısından girerken de o konuşma bitmedi. Neyse ki şarjım bitti. Bu sayede içime girdiğinden beri ayakta bekleyen sinirime oturacak bir yer gösterdim. Biraz zaman ikimize de iyi gelecekti.

Abonelik işlemlerinin yapıldığı kata çıkarken, kendimi sinirleri alınmış bir dana eti kadar pelte ve löpçük hissediyordum. Hatta sıra numarası alırken manasızca gülümsedim bile. Galiba aşırı yüklenmeden kafam güzel olmuştu. Ama o gülümseme, makineden çıkan kağıttaki rakamla yukarıdaki tabeladaki rakam arasındaki farkın 97 olduğunu idrak edene kadar sürdü. Tanrı benden hatırı sayılır bir cinnet geçirmemi bekliyor olmalıydı.

İnanmayacaksınız, bekledim. Benden önceki tam 96 kişinin işlerini halledip kelebekler gibi süzülerek çıkmalarını bekledim. Birazdan ben de onlardan biri olacaktım. Bu sabır imtihanını atlamama ramak kalmıştı. Çok az kalmıştı. Başarmak üzereydim… İşte tam o anda, memurlardan biri mesai saatlerinin dolduğuna dair açıklama cümlesini bitirmeden yerimden fırladığım gibi…

O arayı hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde bir memurun karşısında oturmuş evraklarımı uzatıyordum. Adamın bana karşı gösterdiği endişeli ve muazzam ilgi, az önce içimdeki Hayko Cepkin’i serbest bıraktığıma işaretti. Belki tam da bu yüzden, hiç de gönlüm olmayan bu aboneliğe ödemem gereken paranın 246 TL olduğunu söylemesi için başka bir memurun yardımına ihtiyaç duydu. “Oooohaaa”ydı. Gün yüzü görmemiş küfürlerimi adamların yüzüne yüzüne höykürmemek için hışımla evraklarımı alıp çıktım. Yeteri kadar olay çıkarmıştım.

Binanın önünde çeşit çeşit taksi vardı ancak malum filmdeki hali ve dane dane benleriyle Robert De Niro yanaşıp “götürelim abi” dese bile taksiye binmem söz konusu değildi.

İnsanın yağmur yağarken verdiği refleks bellidir. Ya koşarsın, ya şemsiye açarsın, ya da bir saçak altına saklanırsın filan. Ben yürüdüm. Aheste aheste yürüdüm. Sonsuz bir umursamazlıkla yürüdüm. Çünkü artık daha fazla sinirlenemeyecek kadar sinirli, bir damla daha ıslanamayacak kadar ıslaktım

0 yorum :