Son Yemek


Koltukta uzanmış miskin miskin uyukluyorken kız arkadaşımın geleceği saati bekliyordum ki içimde birden yemek yapmam gerektiğine dair duygular şelalelendi. Aniden gözlerimi açtım ve içimdeki sesin ciddi olup olmadığına kulak kesildim. Ciddiydi. Tırstım. Bu benim için ilk emirmiş gibicesine kutsal bir sesti. O sesi ciddiye almalıydım.

İçimdeki sesin beni kulağımdan tutup mutfağa sürüklemesi neticesinde önce korkunç manzarayla karşılaştım. Lanetler gelsin, yine bulaşıkları yıkamamıştım. Hiç yemek yapılmayan bir evde bu kadar bulaşık çıkmasını anlamaya çalışmakla zaman harcamadım. Mekanik hareketlerle bulaşıkları yıkayarak kendime tezgâhın üstünde bir yer açtım. O esnada dışımdaki sesin sayıp döktüğü küfürlerden söz etmeme gerek yok zannediyorum.

Şimdi sıra yemek yapmaya gelmişti. İçimdeki ses, bir yerden başlarsam sonuca ulaşabileceğime dair sempatik cümleler kuruyordu. Gerçekten çok şeker bir sesti, yerdim ben onu. Hazır vejetaryen değilken etli bir yemek yapayım dedim ben tamam mı. Buzluktan et çıkardım fakat kazık gibiydi. Hayvancağız adeta donarak ölmüştü. Ne yapacağımı şaşırdım. Önce büyükçesinden bir bıçak çekip hayvanı bıçaklamaya kalktım ama bir sonuca ulaşamadım. Direniyordu. Kolay kolay pes edeceğe benzemiyordu. Ketılda kaynattığım suyun içine atarsam buzun çözülebileceğini düşündüm. Belki acımasız bir teknikti ama bunu yapmaya mecburdum, vahiy gelmişti. Tahmin ettiğim gibi, biraz zaman aldı ama çözüldü. Fakat o da nesiydi? Et sandığım şey kıyma çıkmasın mıydı? Kıyma sevmeyen bir bünyem olduğu için müthiş bir hayal kırıklığı yaşadım. Kaynar suyla haşlanmaktan maviye dönmüş kıymayı tezgâhın diğer ucuna fırlattım ve buzluktan başka bir parça çıkardım. Aynı teknikleri uyguladıktan sonra buzların altındaki kahraman etime ulaştım. Bu gerçekten çok güzel bir etti. Lady Gaga’nın üstündekilerden bile güzeldi. Derhal kendisini kuşbaşı büyüklüğünde doğradım. Bence işin büyük bir kısmını başarmıştım. Sıra lojistik destek için annemi aramaya gelmişti. Kısaca durumu izah ettim. Annem o etin çok olduğunu söyledi çünkü kurban bayramında kendisi poşetleyip dolabıma şeyaptığı için miktarlardan haberdardı. Yoksa benim mutfağımda yenilebilir bir malzeme ne gezer la, saçmalamayın. Her neyse, çoksa çoktu argadaş, ben hepsini pişirecektim. Annem “Böyle müsrif olursan hiçbir kız almaz seni evde kalırsın.” dedi. “Kalıyorsam kendi evimde kalıyorum, senin evinde mi kalıyorum, hayret bi şey!” dedim. Demesem eyiydi çünkü annem “Ne halin varsa gör!” diyerek telefonu kapattı. Gerçekten çok asabi bir kadındı.

Annemden iş çıkmayınca internetten filan bakınıp birtakım şeyler yaptım ben. Macera dolu anlar yaşadım, uzatmayayım. Bu yaptıklarımı değerlendirmesi için kız arkadaşımın gelmesini bekledim. Kendisi iyi bir insan evladıdır. Uysal ve eğlencelidir. “TiFo sen kız olsan kesin ben seninle evlenirdim.” diyen erkek okurlarıma bence gün doğmuş olmalı. Yalnız yaşıyorsanız kendisini derhal size sepetleyebilirim :: Neyse işte kız arkadaşım geldi, masayı hazırladık ve pişirdiklerimi ağzına ağzına sokmaya başladım. Bir iki kaşıktan sonra ayakta yemeye başladı bu. Niye öyle yaptığını sorduğumdaysa ıkına sıkına “Aşkım oturunca kusacak gibi oluyorum da :/” dedi. Ben onca uğraşayım adi pislik götün bana dediği lafa bak! Evden kovdum ibineyi. Gitmedi.

Bütün bu olanlar beni birtakım çıkarımsamalara götürdü sevgili okurlarım. Şimdi bu engin tecrübelerimden sizleri de nasiplendireceğim. Şöyle ki;

- Yemek denilen şey kaynamadan pişmiyormuş. Ocağı kapatmakta acele etmeyin.
- Pilav, dibi tutabilen bir şeydir. Pirinçler tencereye yapışıp kristalleşiyor filan, acayip.
- Salça küflü olabilir. Kullanmadan önce incelemekte yarar var.
- Dondurulmuş doğranmış soğanın son kullanma tarihi varmış. Buzlukta sonsuza dek yaşayacakmış gibi görünmesine aldanmayın.
- Bir tane bıçak kaybettim. Şeytan alıp götürmüş olabilir.
- Mutfağı kimin toparlayacağını tayin etmeden yemek yapmaya girişmeyin.
- İçinizdeki sesi dinlemeyin.
- Annelerinize atarlanmayın.

I love mom ::

0 yorum :