Hayallerim şimdi geçti buradan.



Elimde olmayan sebeplerle ahbaplaşmak zorunda kaldığım kalabalık bir grupla beraber bir eğlence mekânındaydım. Upuzun bir masanın ortalarında bir yerde, tanımadığım iki kadın arasında sıkışıp kalmıştım. Ortamda evvelden tanıdığım birkaç kişi parti organizasyonunda herhangi bir aksaklık çıkmasın diye mütemadiyen sağa sola koşturuyordu. Herkes birbirine ne kadar sıcakkanlı olduklarını belli etmek adına sempatik gülücükler gönderirken ben “kalabalıklar içinde yalnızlık” klişesinin göbeğinden zeytin yiyordum. Yanımdakilerden biri, sessizliğimi utangaçlığıma yormuş olacak ki, bir muhabbet başlatmak adına ismimi sordu. “Erol” diyerek kafamı çevirdim. Kafamı çevirince diğeriyle göz göze geldim. O da aynı iyi niyetin mahsulü olduğunu belli eder bir biçimde ismimi sordu. “Hakan” dedim. O anda kafamı nereye çevireceğimi bilemedim. Erol ya da Hakan değildim. İki herife de ayrı ayrı dönüp selam verdikten sonra tuvaleti bahane ederek ayağa kalktım. Bu upuzun masa eğlencesine karşı ibadetimi tamamlamıştım.

Eve dönmek istemediğim için, upuzun masayı görüş açısı dışında tutacak bir kuytuya geçip kendi halimde içmeye başladım. Birazdan ya şair, ya filozof olacaktım. Yalnızlığıma kadeh kaldırıp, kendi geçimsizliği mi örtmek için insanları yapay davranmakla suçlayacaktım. Onlar sanrılar içinde yüzerken, ben idealar aleminden hepsinin götüne pandik atacaktım. Sigaramı herkesi aşağılar bir edayla içip, suratlarına “Ben sizin gibi değilim!” dumanları savuracaktım. Bunları düşünürken iyiden iyiye keyiflenmişken biri “ Çakmağınız alabilir miyim?” dedi. Tüm artizliğimle “Alamazsın” demek için kendisine döndüm ki oha.. O da nesiydi. Kadın “Manken” kelimesinin eksiksiz sözlük karşılığı gibiydi. Dilimin ucundaki tersliği muhteşem bir manevrayla “Elbette” olarak çevirip gülümsedim. Sigarasını yakarken içimden “ beni yak kendini yak her şeyi yak” şarkısı çalmaya başlamıştı. Kıvama gelmiştim. Çakmağı teslim ederken gülümseyip teşekkür etti. “Ne demek”ti, ondan kıymetli miydi sanki. İsterse kendisinde kalabilirdi. Hatta isterse çakmağı tutan elimi bile kesip verirdim. Çabuk çürürdü ama mühim değildi.
“Ben de sıkıldım, çok kalabalık” dedi. Muhabbet etmeye çalışıyordu işte, ah canım benimdi. Cümlesini havada yakalayıp hemen karşılık verdim. Öküz değildim. Upuzun masada yanımdaki kadınlara kaba davranmış olabilirdim ama değişebilirdin.

Ah Canım Benim’le bir şeyler konuşuyorduk ama içeriğe takılmıyordum. Söylediği her şeye karşılık en güzel kelimelerden buketler yapıp kendisine sunuyordum. Gülümsüyordu. Allahım ne güzel gülümsüyordu. Daha çok gülümsesin de izleyeyim diye atmosferi iyice komikli bir hale getirdim. “Sen” dedi, “çok değişik bir adamsın.” Bu sözü bir iltifat olarak aldım. Belli ki kadınlar, kendisini güldüren erkeklerden  hoşlanıyordu. İşler yolunda gidiyordu. Bu noktada bir es verebilirdim. Çişe gitmek için ayaklandım. Hem böylece bana aşık olduğunu anlaması için ona zaman bırakmış olacaktım.

İki insan cinsi tuvaletleri yan yanaydı ve ikisinin önünde de sıra vardı. Kuyrukta beklerken biri “Eğleniyor musun bari” dedi. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdım. Oha bu da hayvan gibi güzel. Bir mekâna bu kadar güzel iki kadın fazlaydı. Ama artık benim başım bağlıydı. Masamda beni bekleyen bir sevdiceğim vardı “Hıhım” diyerek gülümsedim. Bu ikinciyi, başka bir Beyoğlu mekânında eğlenen erkek arkadaşlarımın yanına göndereyim de nasiplensinler diye düşündüm ama sonra vazgeçtim. İşimi görüp Ah Canım Benim’in yanına gittim.

Beni gülümseyerek karşıladı. Sanki birazdan gerdeğe girecekmişiz gibiydik. Danrım çok mutluydum. Mutluluğumu görmeleri için ortamda tanıdığım o birkaç arkadaşı aradı gözlerim. Ama onun yerine tuvalet kuyruğundaki Hayvan Gibi Güzelle göz göze geldim. Uzaktan beni izliyordu. Emin olmak için Ah Canım Benim’le kurduğum iletişimin her boşluğunda onun olduğu tarafa baktım ve her seferinde gözleriyle karşılaştım. Sinirli sinirli bakıyordu. Diğeriyle cilveleşmemden rahatsız oluyor gibi bakıyordu. Olum n’oluyordu lan! Aynı gecede iki tane kadının arasında kalmak reva mıydı? Başka zaman armut toplatan makûs talihimin ecdadını sikmeyeydim de n’apaydım ben şimdi. Dikkatim dağıldı. Zaten Ah Canım Benim burç murç işlerine girmişti. Götümden bir burç salladım. O, uyduruk burcumun özelliklerini sayarken ben de hayatı sorgulamaya başladım. Acaba acele mi ediyordum? Bu konuşan eleman iyiydi hoştu da sohbeti çok bayıktı lan. Yok saçımı farklı model keseymişim, yok üstüne janjanlı tişört giyeceğime gömlek giyeymişim filan.. Böyle ömür geçer miydi? Kendimi tanıyorsam, 2. gün siktiri çekerdim ben buna. Ama belki de diğeri okumuş etmiş yemiş yutmuş bir kadındı? Kesin öyleydi. Artık aklım iyice diğerine kaymıştı. Zira mevzuda, bilinmeyenin gizemi vardı.

Bir yolunu bulup Ah Canım Benim’le sosyal ve siyasi ilişkilerimi kesip diğerine yeşil ışık yakmalıydım. Ama nasıl yapacaktım? Konuşup duruyordu. Arada gülüyordu. Gülünce iyiydi de konuşunca sıçıyordu. Hem bir gülüş karın doyurmuyordu. Ben bu çaresizlik içinde debelenirken Hayvan Gibi Güzel, bize doğru yürümeye başladı. İşte oluyordu. Yeni aşkım, Nene Hatun gibi atının üstüne binip yavaş çekimle beni kurtarmaya geliyordu. Birazdan kılıcını çekip haşin haşin“Bırak ulan adamı!” diyecekti. Ben, elbette kadınımın sözü üstüne söz söylemeyip onunla gidecektim. Nefesimi tutup perdenin kapanış repliğini bekledim.

Burnundan soluyarak geldi. Gözlerimin içine içine bakıp “Sevgilim, hadi gidelim artık” dedi. Bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. Ben heyecanlı bir şekilde tam kalkmaya hazırlanıyordum ki..

Elini Ah Canım Benim’in omzuna atıp burnunun ucunu öptü. Ben kamyon garajı gibi açılmış ağzımla onları izlerken, kol kola mekândan çıktılar. :/ İki lezbiyen sevgilinin şokunu üstümden uzun süre atamadım.


0 yorum :