Oyuncak Toma

 “Bana zebralardan bahset” derdim babama. “Masal istemem, zebralar getiriyor uykumu.” Alüminyum beş liralar vardı. Abimle tek gofret alırdık. Bir rüzgar esmişti de uçmuştu beş liram. “Kim buldu da gofret aldı” diye sayıkladım durdum o gece. Sonra devlet ağırlaştırdı parayı. Uçmadı bir daha ama gofret de istemedi canım sonra. Sünen bir dedikodu gibi sakız devri başlamıştı. Sünüyor muyduk, uzuyor muyduk bilemedim.



“Ne onlar?” dedim.
Kocaman siyah bir çöp poşetinin içinde lacivert beyaz tekerlekli bir şeyler vardı.
“Oyuncak TOMA.”
“Satılıyor mu?”
“Hem de nasıl abi. Bir de zabıta çekiniyor bunlardan, polisle papaz olmamak için toplamıyor. Hangi seneydi? Vuzela mıydı o sene bile bu kadar hasılat olmadıydı. Allah bin bereket versin.”
“Vuvuzela.”
“Buyur abi?”
“Vuvuzela. Vuzela değil.”
Bir haftalık beyaz sakallarını kaşıdı.
Çorum’dan gelmiş birkaç gün önce. Hacıbayram’ın arka tarafında bekâr pansiyonunda kalıyormuş. Bana “abi” diyor. Alışkanlıktan. İşportacılar zabıtayla konuştu mu ona da amirim diye hitap ederler. Herkese rengine göre. Teyzeye abla, delikanlıya beyim.
Çocuğa “Bak Süpermen, yeni TOMA’lar geldi. Haydi Süpermen yeni TOMA’lar” diye bağırıyor.
“Neden Süpermen?” dedim.
“Böyle gördük biz.”
“Nasıl gördün?”
“Çok soru soruyorsun abi. Ne diyorsun? Alacaklı mısın?”
“Nereden çıkardın. Seni ilk defa görüyorum.”
“Öyle değil, yani alacak mısın? Almayacaksan şöyle ötede dur.”
Tezgâhın önünü kapatma diyemedi çünkü tezgâhı yoktu.
Birbirimizi duyamadığımız için, anlayamadığımız için çıkmıyor mu savaşlar? Mesela kavgalar “Ne diyon lan sen?” ile başlamıyor mu?
Bir çocuk yanaştı.
“Ne var poşette?”
“TOMA. Yeni geldi. Alsana? Baban nerede?”
Hevesle bir tane çıkardı. Tekerleklerinin döndüğünü göstermek ister gibi eğilip yere sürttü. Bu beyaz sakallı adam bu çocuktan daha masumdu.
“Su sıkıyor mu?” dedi çocuk. Alnına düşen saçı düzeltti. Küçük çocuklar kontra soru sordukları zaman böyle yapıyorlar.
İşportacı bana baktı bir an. Sıkmıyor der gibi kaşlarımı yukarı kaldırdım.
“Su sıkmıyor ama bak burada mavi pencereleri var.”
Gene eğilip yere koydu. Çocuğun kaybolduğunu fark etmedi.
“Hani iyiydi satışlar?” dedim.
“İyiydi de bu akşam biraz serin. Ortalık sakin.”
Az önce çıkardığı TOMA’yı poşetin önüne koymuştu. Başka bir çocuk geldi.
“Satıyor musun amca?”
“Evet Süpermen. Bak çok kalite bunlar. Tekerleklerine bak.”
“Kepçe var mı?”
“Ne kepçesi?”
“Baya kepçe kepçesi.”
Gene bana baktı adam.
“Yok” anlamında kaşlarımı kaldırdım. Sanki patron bendim.
“Bak su sıksaydı iyiydi. Bu kadar ayakta kalmazdın. Şimdiye odanda karpuzunu kesmiş olurdun” dedim.
“Neden su sıkacak? Su tabancası mı bu?”
“Yahu bilmiyor musun?”
“Biliyorum da. Oyuncak bu nihayetinde, göreve çıkmayacak ya?”
“Çocuk bu, her gördüğünü ister.”
“Senin işin yok mu?”
“Gideyim mi?”
“Estağfurullah da, yani…”
Birden ıslak ve inik meşin top sesiyle uçarak gelen çakmak gibi bir şey poşete çarptı.
“Kaç!” dedim.
Ortalık dumana boğuldu. Caddenin karşısından bir kalabalık bizim olduğumuz yöne doğru koşuyordu. Poşetini sırtlayıp arkamdan geldi. Hızlandık. Burnumun içi, gözlerim feci yanıyordu. Arkamdan “Bu ne la?” diye bağırdı.
“Koşmana bak, uzaklaşalım buradan” dedim.
Birkaç metre sonra arkamdaki ayak sesleri kesildi. Ipıslak gözlerle geri döndüm. Yerde yatıyordu. Poşetteki oyuncak TOMA’lar etrafa saçılmış. Yanına çömeldim.
“Bu ne la?” dedi hırıltıyla. O da gözyaşlarına engel olamıyordu. “Abi ağlatıyor bu, ne biçim yakıyor!” Elimi başının altına koydum.  Avucum kan oldu.

Üç tekerlekli bisikletim devrilince yaralı bir maymun görmüş gibi üzülürdüm. Yıllar geçti. Dağ bisikletim her yere serildiğinde, “Yakışıyorsun yere” dedim hep. Alıştım mı, büyüdüm mü bilemedim. Abim benden çok önce ihtiyarlamıştı. Sakız alırdı, zebraları anlatırdı. Bir gün karga tulumba götürdüler abimi. Zaten çok birleştirici bir insan olmuştur hep, karga ile tulumba bile bir cümlede birleşti onun sayesinde. Hayvanat bahçesine götürmedikleri için oluyordu bütün bu zincirsiz çağrışımlar. Korkuyordum galiba kapatılmış aslanlara bakmaya. Yaşım da mı tutmuyordu acaba, yoksa çişimi mi tutamıyordum, hatırlamıyorum.

2 yorum :